Mevlana hep güzel söylemiştir, hep doğru söylemiştir ve hep kestirmeden söylemiştir:
“Ne insanlar gördüm üzerinde elbise yok; ne elbiseler gördüm içinde insan yok!..”
Temelde felsefi derinliği ile bu düşünce enginlere, ufuklara doğru yelken basabilir, meraklısına da sayfalarca yazdırabilir. Bununla birlikte ben bu yazımda, sadece elbisenin kadim zamanları ile selamlaşıp; insan ile elbisenin, dokuma ile geçmişin derinliğine doğru bir geziyi planladım:
+++
Yaradılıştan bu yana, kadın ve erkek incir yaprağından başlayarak bir şekilde örtünme güdüsü ve sorumluluğunu taşıya geldi.
İnsanın günün birinde sadece hayvan derileri ve kürklerine sarılı bedenini, giderek çeşitli dokuma ürünlerinden oluşacak elbiseler çeşitliliği ile donatması da, kuşkusuz onun zekâsının bir ürünüydü. Elbisenin zaman içindeki geçirdiği aşamalar, bir dönem sonra insanın kreatif düşüncelerin ışığında kapanma güdüsünü aşarak süs özelliği ile öne çıkacak ve son aşamada da moda ile bir araya gelerek elbisede çağdaşlığa giden yolu da açacaktır. Günümüzde elbise konfeksiyon kültürü, moda trendleri ve tasarımcılarının yaratıcılıkları eşliğinde dokuması, renkleri, desenleri ve inanılmaz ürün çeşitliliğiyle artık muazzam bir endüstrinin ve yatırımın da adıdır.
+++
Şimdi eskilere doğru bir uzanalım:
İlk çağlarda kadınlarla erkeklerin giysileri arasında doğal olarak hiçbir fark yoktu. Sonradan kadınlar düz elbiseler giymeye başladılar… Yaşlı erkekler ise pelerin giyerlerdi. O dönemlerde erkeklerin elbiseleri, pek öyle vücudu örtecek biçimde de değildi. Örneğin eski Mısır’da erkekler çok basit giyinirler, beyaz peştamal biçimi örtülere bürünürlerdi. Kadınlar da ilk çağlarda mavi kumaştan, vücutlarını sımsıkı saran elbiseler giyerlerdi. Romalı kadınlar tunik denilen bol bir gömlek giymeyi yeğ tutarlardı. Romalı erkekler de tunik giyiyorlardı ama onlarınki daha değişikti. Üstelik erkekler tuniklerin üzerine pelerin de giyerlerdi.
Tunik pelerinin modası yüzyıllarca sürecek ve sonra yerini günümüzün en popüler giysilerinden biri olan cekete bırakacaktı.
+++
Ortaçağa gelindiğinde elbisede önemli bir aşama olacak ve elbisede aksesuarların gündemi öne çıkacaktır. Çünkü artık giyimde ihtiyacın değil, süslenme isteğinin ön plana çıktığını görülüyordu. O dönemde özellikle işlemeli elbiseler revaçtaydı ve örneğin asil tabakaya mensup erkekler, parlak kadife kumaşlar üzerine simle işlenmiş zengin ve gösterişli elbiseler giyiyorlardı. 16. ve 17. yüzyıllar erkek elbiselerinin değerli taşlarla süslenmesinin de başladığı yıllardır. Hükümdarlar, zenginler ve asiller elbiseleri için avuç dolusu paralar döküyorlardı. 1660 yılında erkek giyiminde bir gelişim daha oldu ve cümle erkekler geniş yakalı gömlek yerine, dantela boyun bağIarı takmaya başladılar…
Bu arada kadınlar tarafında da elbette gelişmeler söz konusuydu. Onların da etekleri bollaşmaya başlamıştı ve elbiselerinin ön kısımlarını beyaz danteller süslemekteydi. Ayrıca kadınların başlarında çok uzaklardan göze çarpan, üç köşeli ve meyve sepetine dönmüş rengarenk şapkalar da dikkat çekmeye başlamıştı.18 yüzyıl başlarında giyim giderek hareketli bir hayata göre biçim almaya başladı.
Bu arada özellikle Avrupa’da kraliçeler kendilerine yakışacak elbiseleri seçiyorlardı ve onların giydikleri de kısa zamanda kendiliğinden moda olup çıkıyordu. Derken tam bu sırada pantolon ortaya çıktı ve bütün erkekler çok hoşlandıkları bu giysiye, pantolona hücum ettiler! Renk renk ve değişik tasarımdaki erkek pantolonları geri dönülmez bir biçimde ileriye doğru fırlayarak kendi özel endüstrilerini yarattılar.
Bu arada ilginç bir çıkma yapalım:
İkinci Dünya Savaşı’nın dünya kadınlarının elbiseleri ve giyimi üzerinde çok önemli bir rolü oldu. İkinci Dünya Savaşı sırasında hastanelerde görev yapan kadınlar ortamı gözeterek sade bir şekilde giyinmek zorundaydılar. İşte günümüzdeki tayyör o hastanelerden kalmadır ve tayyör modası daha sonra giderek bütün dünyaya hızla yayılacaktır.
Elbisenin Avrupa tarihine kısaca bir göz attıktan sonra, şimdi biraz da elbisenin Türk cephesinde dolaşalım.
Türk kadınları eskiden giyim kuşama özel bir önem verirdi.. Öyle ki, Avrupa’da kadınların en zarif giyindikleri dönemlerde bile, İstanbul’a gelen yabancılar Türk kadının zarafetine hayran olmuşlardı.
16 yüzyılda Türk erkek kıyafetleri ise çok kullanışlı ve rahattı. Erkeklerin gömleklerinin adı mintandı ve bunlar bilindiği üzere yakasız gömleklerdi. Tabii sonradan Avrupa modasına uyularak devrik yakalı gömlekler giyilmeye başlanacaktı.
Bu arada şunu da belirtmekte de yarar var. Eski erkek kıyafetlerinde kürkün de önemli bir yeri vardı ve kürk, bir tür resmi elbise sayılırdı. Ancak modası gözetilerek, hemen herkes kendi kesesine göre mutlaka bir kürk de alırdı.
Kuşkusuz akıp giden tarih ve elbiseler de, toplumlarla birlikte ve onun yaratıcılığına paralel olarak değişim geçirecek, modernize olacak ve çağdaş yaşam, çağdaş elbiselere dönüşecekti.
Şimdi yaşanılan budur ve nice dokumalar ve nice emekler sonrası üstünüzde sizi ifade eden elbisenize bir bakar, dokunursanız eğer; onun da çok uzaklardan gelen yorucu bir serüveni olduğunu kesinlikle anlarsınız. Ve sırtınızda sadece elbise değil, aslında esaslı bir dokumalar tarihinden kesitler taşıdığınıza da tanık olursunuz!…