Sıradan bir insan vaktini nasıl geçireceğini, akıllı bir insan ise vaktini nasıl tasarruf edeceğini düşünür. Bu düşünce; toplumda çalışkan ve üretken ile tembelin terazideki belirgin ağırlık farkının da ipucudur.
Tembeller amaçsız, emeksiz ve hedefsiz gün için yaşarken; akıllılar az konuşup çalışır, düşünür ve gelecek için proje geliştirip önlerine bakarlar.
Sonuçta, her zaman istedikleri hedefe giden ve başaranlar da, elbette istisnasız hep çalışkanlar olur.
Şimdi bu konuda makası biraz daha açalım:
+++
İnsanların birçoğu da dedikoduya bayılır.
Eleştiriye hemen pas verirler, önyargıyla kafa atarlar ve çevrelerinde gol atacak kale ve kaleci ararlar! Ofiste, otobüste, trende, tramvayda, metroda, dolmuşta, minibüste, uçakta, vapurda yanındakine kulak kabartırlar:
“Ne diyor, ne diyor? Ne yapmış? Nasıl yapmış? Kim yapmış? Nerede yapmış? Yemin et! Hayatta inanmam! Onun nesi eksik! Bunun nesi var? Öbürünün neyi yok?”
Başkalarının hayatıyla ilgili konulara, bizi bu kadar çeken nedir acaba?
Bu; muhtemelen tembellikle yan yana duran sosyolojik bir olgudur ve işe o yandan, o fotoğraftan bakmak ve herhalde bu konuda uzman olmak gerekir.
Ne var ki insanın beşeri yapısı, okşayıp büyüttüğü egosu, toplumsal figürünün “ben, ben!” tamtamı ve önyargı dediğimiz vazgeçilmez tutkusu da, konumuzun gidişatı arasında yer alıyor…
+++
Genç bir çift yeni bir mahalledeki yeni evlerine taşınmışlardı. Sabah kahvaltı yaparlarken, o sırada pencereden karşı komşularının çamaşır astığını gördüler…
Kadın kocasına, “Bak! Gördün mü, çamaşırları yeterince temiz değil! Bence bu kadın çamaşır yıkamayı bilmiyor! Muhtemelen de doğru dürüst bir deterjan ya da kaliteli sabunu kullanmıyor olmalı!” dedi.
Kocası ona baktı ve sonra hiçbir şey söylemeden kahvaltısına devam etti.
Ne var ki kadın, komşusunun çamaşır astığını gördüğü her sabah kocasına aynı yorumu, aynı tonda yapmaya devam etti. Bir ay kadar sonra bir sabah, bu kez komşusunun çamaşırlarının tertemiz olduğunu gören kadın çok şaşırdı ve eşine dönerek konuştu:
“Bak! Gördün mü! Komşu hanım sonunda çamaşır yıkamayı öğrenmiş! Merak ediyorum kim öğretti ki acaba?'”
Kadının kocası eşine kısa bir yanıt verdi:
“Ben bu sabah biraz erken kalkıp bizim pencereyi sildim!..”
+++
Aslında başkalarını izlerken tanık olduklarımız, baktığımız kendi penceremizin ne kadar temiz olduğuna bağlı…
Birini kritik etmeden, hırpalamadan, eleştirmeden ve hemen yargılamaya başlamadan önce; zihin durumumuza bakmak ve “temiz ve iyi” olanı görmeye hazır olup olmadığımızı fark etmek elbette işin en doğrusu…
Bir de dediğim dedikçiler, karamsarlar var…
Onlar da her bir şeyi bilirler!
Artık konu her neyse; kendi tartışılmaz görüşleri doğrultusundaki ısrar ve dayatmaları ile sizi şaşkınlığa uğratır, afallatırlar.
Asla vazgeçmezler.
Onlar hep, ama hep bilirler!
Dayattıkları konuda mutlaka bir kulp bulurlar ve asla tuş olmazlar!
İçinizi karartır, daraltır, bunaltır, söylenir dururlar.
Tartışmaya girerseniz eğer; ne yapar ederler, düşündüklerini bir biçimde yine savunur ve nefesinizi keserler!
Çevrenize bir bakın; benzerlerinden çokça görebilirsiniz…
+++
Amerika’da, döneminde İngiliz mühendis ve mucit Robert Fulton’un Clament adındaki ilk buhar gemisi Hudson Nehri’ndeki ilk seferine hazırlanıyordu.
Nehrin iki yakasında, bu tarihi olaya tanık olmak için binlerce insan toplanmıştı. İzleyenlerden biri de, karamsar ve yaşlı bir çiftçiydi.
”Göreceksiniz, bu gemiyi yürütmeyi asla başaramayacaklar!” diyordu.
Bir süre sonra tam aksi oldu ve gemi çalışarak süratini de gittikçe arttırdı. Hızı arttıkça, geminin bacasından çıkan duman koyulaştı ve izleyenler bu büyük başarıyı çılgınca alkışladılar.
Karamsar, yaşlı çiftçi ise gördüklerine inanmazcasına başını iki yana sallayarak bu kez yine konuştu:
”Göreceksiniz; bu gemiyi asla durduramayacaklar!”
Galiba dünyada hem iyimsere, hem de kötümsere ihtiyaç var gibi gözüküyor.
Şöyle de denebilir:
İyimserler uçağı icat ettiler, kötümserler paraşütü!..
Bence en doğrusu, önce kendi evindeki camın temizliğine bakan, çevreye ve topluma önyargısız ve saygın çalışmalarla emek verenlere selam ve saygılar olmalı!..