Hayatın özüne dönüp bakarsanız, yapılacak her iş için zamanın gerekli olduğunu görürsünüz. Ne var ki, zaman çok pahalı bir şeydir. O kadar pahalıdır ki; yerine konması, geri döndürülmesi, yenilenmesi, depolanması, satın alınması da mümkün değildir. Bu konuya bir şekilde girdiğimde aklıma hep şu sözler gelir: “Ahmaklar zamanı nasıl öldüreceğini, akıllılar ise nasıl kazanacağını düşünür!” Buna ek olarak şu da söylenebilir: Hayatınızı seviyorsanız, zamanınızı boşa harcamayınız. Çünkü zaman hayatın ta kendisidir!
Şimdi buradan hareketle hayat, zaman ve insan üzerine bir anlatı ile bu konuyu farklı bir platform üzerinden değerlendirelim.
Bakarsınız işe yarar ve zamanımızı da boşa geçirmemiş oluruz:
+++
Genç adam yoğun iş temposundan iyice bunalmıştı. Vakit akşama yaklaşıyordu, ama mesai kavramına çok yabancı olduğu için evine ne zaman gideceği belli değildi. Başını iki elinin arasına aldı, gözlerini sıkıca kapadı. Yöneticiydi, çok para kazanıyordu, birçok insanın imrenerek baktığı bir konumun sahibiydi. Ama yaşadığı hayatı hayat olarak görmüyordu. “Bu ne biçim hayat böyle!” diye söylendi kendi kendine. Hafta sonlarında dahi evine gidemiyordu. Toplantılar, iş seyahatleri, yazışmalar ve koşuşturmayla geçen yorucu bir hayatın içinde koşturuyordu. Ve kendisine en acı veren de ailesine, çocuklarına vakit ayıramıyor olmasıydı. Pek çok yakın dostunun adını dahi unutmuştu. Bu karamsarlık içinde kıvranırken birden çekmecesindeki küçük radyosu aklına geldi. Radyoyu açtı. Yayınlanan müzik parçası ile biraz rahatladığını hissetti. Müziğin ardından yaşlı olduğundan söz eden bir adamın konuşmasıyla gayri ihtiyari radyoyu kapatmak istedi. Ama birden durdu. Yaşlı adam, “Bin misket” adlı bir teoriden söz edeceğini söylüyordu. Bunun üzerine merakla dinlemeye başladı:
“Bir gün oturdum ve biraz aritmetik yaptım. Ortalama bir kişinin yetmiş beş yaşına kadar yaşadığını varsaydım. Biliyorum, bazıları daha çok, bazıları da daha az yaşar. Ama biz yetmiş beş sene yaşadığını düşünelim. Bir yılda 52 hafta olduğu için, 75 sayısını 52 sayısı ile çarptım ve ortalama ömre sahip bir insanın tüm hayatında yaşayacağı cumartesi sabahı sayısı olarak 3900 rakamına ulaştım. Şimdi beni iyi dinleyin! Anlatacaklarımın en önemli kısmına geliyorum. Bütün bunları ayrıntılı olarak düşünmeye elli beş yaşında başlamıştım. Yaptığım hesaba göre bu yaşa kadar 2180’in üzerinde cumartesi yaşamıştım ve eğer yetmiş beş yaşına kadar yaşarsam, yaşayacağım cumartesi sayısı sadece bin adet olacaktı! Bir oyuncak mağazasına gittim ve mağazadaki tüm misketleri aldım. 1000 adet misketi bir araya getirmek için üç oyuncakçı dükkanını daha ziyaret ettim. Bunları eve getirdim ve atölyemdeki radyomun yanında duran büyük, şeffaf bir kavanozun içine hepsini doldurdum. O günden sonra, her cumartesi kavanozdan bir tane aldım. Misketlerin azaldığını gördükçe, hayatımdaki önemli şeyleri daha fazla düşünmeye başlamıştım. Anladım ki; dünyadaki zamanımın akıp gittiğini seyretmek kadar acı verici bir şey olamaz…
O halde zamanımı hayal ve hedeflerimin doğrultusunda, doğru ve yerinde kullanmam, zamanı asla heba etmemem gerektiğini öğrendim.”
+++
Dip not: Zaman, hepimizin en değerli mülkiyetidir! Ve unutmayın! Her durumda zamanı öldürmek yeryüzünün en
pahalı harcamasıdır!