Öyle Bir Geçer Zaman Ki…
Ömer Aşıcı
1970’li yıllarda müzik sanatçısı Erkin Koray’ın seslendirdiği
“Öyle Bir Geçer Zaman Ki”; çok sevilen harika bir dönem ve zaman şarkısıydı…
Sözleriyle hayatı ve hüznü harmanlayan bu naif şarkının bizim kuşağı çok etkilediğini de burada kaydetmiş olalım!
O sıralar zamanın, zamanların geçmesine daha yıllar, çok yıllar var diye avunduğumuz bir süreç içindeydik ve gençtik!
Oysa…
Gerçekten öyle bir geçiyordu zaman ki!..
+++
Gerçeğe dokunalım:
Zamanın hızına yetişmek asla mümkün olmadı, hala olamıyor ve hiçbir zaman da olamayacak!
Çünkü zaman bize hükmeder!
Bakın; 2023 yılı da koşturarak geldi… Bir de baktık yılın ilk ayları dur durak demeden ve çoktan kanatlanıp bilinmeyene doğru uçup, kaçıp gitmiş bile!..
Bunun kestirmeden bir diğer özeti de zamanın su gibi akıp gittiğidir!
Ne gariptir ki, insan buna rağmen hayatının dörtte üçünü yapamayacağı şeyleri istemekle geçiriyor ve zamanını da bu yolda göz göre göre boşa tüketiyor.
Şu da söylenebilir:
Tecrübelerimizle biliyoruz ki, kimse tecrübeden ders almıyor!
O yüzden en önemli hayat kaynağı olan zaman, çoğunluk plansız hedefler ve temelsiz girişimlerle avuçlardan kayıp gidiyor. O nedenle de kurgulanmış projeler, büyük hayaller ve onca emekler de zamanın yanlış yönetiminde kayboluyor, kırılıyor, bitiyor.
Unutmamak gerek:
Zaman; hayatın ve olayların geçmişten geleceğe doğru ilerlemesidir ve zaman asla geriye dönüp bakmaz!
İşte o yüzden zaman sadece ve değişmez tek bir boyutta ve o yönde hareket eder:
Rotası da ileri ve hep ileridir!..
+++
“Zamanın olumlu kullanımı” konusundaki bir okul söyleşisinde, konunun uzmanı olan öğretmen öğrencilerine dönüp sormuş:
“Bir küçük sınav yapalım mı?”
Sonra masanın üzerine kocaman bir kavanoz koymuş. Arkasından da bir torbadan irice kaya parçaları çıkarmış ve dikkatlice üst üste koyarak kavanozun içine yerleştirmiş.
Kavanozda taş parçaları için yer kalmayınca sormuş:
“Kavanoz doldu mu?”
Sınıftakilerin hepsi “Evet doldu!” yanıtını vermiş.
“Demek doldu ha!” demiş öğretmen.
Arkasından hemen eğilip bir kova küçük çakıl taşı çıkartmış, kavanozun tepesine dökmüş. Kavanozu eline alıp sallamış, küçük parçalar büyük taşların sağına soluna yerleşmişler. Öğretmen öğrencilerine yeniden sormuş:
“Kavanoz doldu mu?”
İşin sanıldığı kadar basit olmadığını fark eden öğrenciler yanıt vermiş:
“Hayır, tam da dolmuş sayılmaz.”
“Aferin” demiş öğretmen ve bu kez masanın altından bir kova dolusu kum çıkartmış. Kumu kaya parçaları ve küçük taşlar arasındaki bölgeler tümüyle doluncaya kadar kavanoza dökmüş. Sonra tekrar sormuş:
“Kavanoz doldu mu?”
“Hayır dolmadı!” diye bağırmış öğrenciler.
Yine ”Aferin” demiş öğretmen.
Sonra bir sürahi su çıkarıp kavanozun içine dökmeye başlamış ve sormuş: “Bu gördüklerinizden nasıl bir ders çıkardınız?”
Bir öğrenci hemen ayağa fırlamış:
“Şu dersi çıkardık. Günlük iş programınız ne kadar dolu olursa olsun, her zaman yeni işler için zaman bulabilirsiniz!..”
“Hayır” demiş öğretmen. Çıkartılması gereken asıl ders şu:
“Eğer büyük taş parçalarını önceden kavanoza koymazsanız, daha sonra asla koyamazsınız!..”
Ve arkasından da herkesin kendinde sorması gereken soruyu sormuş:
“Hayatınızdaki büyük taş parçaları hangileri? Onları ilk iş olarak kavanoza koyuyor musunuz, yoksa kavanozu kumlarla ve suyla doldurup büyük parçaları dışarıda mı bırakıyorsunuz?
Yeni yılda insanın kendisine sıkça soracağı ve yanıtını yine kendisinin vereceği, sıkı bir hayat bilgisi sorusu da sanırım bu olmalı…